4 Ağustos 2011 Perşembe

Flume (Bon Iver)

Hayatı mutlu polaroid fotoğraflar gibi yaşıyoruz şimdilerde. Kime baksam gülümsüyor, dertlerini kenara bırakmış herkes. Defterler dolduruyoruz, şarkılar mırıldanıyoruz kendi kendimize, kitapları altı çizerek okuyoruz. Ben Tenten okuyarak uyuyakalıyorum geceleri, sevdiğim insanlardan gelen mesajlarla uyanıyorum. Sabahın köründe telefon titriyor mesela, ben gözümü bile açmadan durmasını bekliyorum. Oysa ki açsam fena olmazmış aslında. İnsan her zaman her şeyi akıl edemiyor işte.

Korktuğum şey şu, birkaç ay sonra kış geldiğinde ne şekilli beyaz bulutlar olacak, ne de aralarından sızan güneş. Issız koylar olmayacak keşfetmek için, kedi balkonda yanınıza kıvrılmayacak. Acıtmasına rağmen içten içe hoşunuza giden güneş yanıkları, yerine soğuktan kızarmış yanaklara bırakacak. Hepsinin tadı başka ben de biliyorum. Bundan birkaç ay sonra, gayet tutarsız bir biçimde, kırmızı atkımdan bahsedeceğim çünkü bu sefer onunla mutlu olacağım. Kar yağarsa hele, yukarıda söylediklerim hep yalan çıkacak ve ben yaz'ı bırakıp kış'a sarılacağım var gücümle.

Ama hiçbir şeye kafa yormuyorum ben şimdi, çünkü her şeyin vakti var. Şeftalili dondurmanın, kahverengi sandaletlerin, poyrazın, lodosun, çiçekli elbiselerin ve limonataların; kırmızı atkıların, çizgili eldivenlerin, sıcak çikolataların, renkli kupaların ve kestane kokusunun vakti var.

Siz olur da her daim vakti olan bir şey isterseniz eğer, gelin bize çay içelim.

dinle.

Hiç yorum yok: