30 Kasım 2009 Pazartesi

Happy To Hang Around (Travis)

With all its sham, drudgery, and broken dreams,
it is still a beautiful world.
Be cheerful.

Strive to be happy.

Desiderata by Max Ehrmann

Sweetest Thing (U2)

A Silly Poem by Spike Milligan
Said Hamlet to Ophelia,
I'll draw a sketch of thee,
What kind of pencil shall I use?
2B or not 2B?

29 Kasım 2009 Pazar

Fare Thee Well Northumberland (Mark Knopfler)

Facebook şifremi değiştirdik annemle.
1 ocak'a kadar yokum işte Facebook'ta.
Çok da gerekliymiş gibi saçmasapan şeyler yapıyordum zaten, en kötü birkaç kişiyle 1 ay boyunca konuşmamış olucam.
Eh, o kadar da oluversin.

Fare thee well Facebook.

27 Kasım 2009 Cuma

Childhood (Yann Tiersen)

Küçükken babamın bana kocaman bir televizyon kutusu içine yaptığı bir evim vardı. Hatta evimin perdeleri de vardı, annem dikmişti. O zamanlar bir sitede giriş katında oturuyorduk ve penceremin demirlerinin altında çimenlik vardı. Pencerenin ötesinde kıvrılan yol çocuk parkına giderdi. Ben de o televizyon kutusunun içinde, o zamanlar en iyi arkadaşım olan karşı komşumuzla mercimek yemeği yerdim.
Çok net hatırlıyorum bunu ne kadar ilginç.

Çocukluğuma dair anılarımı yavaş yavaş kaybediyor olmam çok üzücü, çünkü belki de en çok hatırlanması gereken şeyleri çocukken yaşadım.


Bir arkadaşımız alerjisi yüzünden yiyemediği yiyecekleri yavaş yavaş yemeye başladı. Karpuz mesela. Bir insanın 16 yaşında ilk defa karpuz yediğini hayal edebiliyor musunuz? Ben büyük ihtimalle ilk karpuzumu 1-2 yaşlarında yedim ve o anı hiç hatırlamıyorum. Ve işin acı tarafı, bu çoğu yiyecek için geçerli bir olgu.

Kim ilk çikolatasını hatırlıyor? İlk çilekli dondurmasını? İlk soslu makarnasını ve ilk yoğurdunu ve ilk pizzasını? Hiçbir şeyin farkında olmadan her şeyi yaptığımız zamanlardan flashbackler görsek keşke. İlk defa denize girişimiz mesela. Ben anlık görüntüler, anlık hisler, anlık tatlar istiyorum. Çocukken zevk aldığım, şaşırdığım, bilmediğim ve sonradan öğrendiğim şeylere ani geri dönüşler.

Hayattan sıkılmamak lazım ve sıkılmadım da.
Ama her şeyi şu tanıdık halinden bir şekilde sıyırmak lazımmış gibi de geliyor.

Ve ben bir televizyon kutusu içinde oturup oyun oynadığımız zamanları açık açık özlüyorum.

Burma Shave (Tom Waits)

Ders çalışamamak.
Öğrenci hastalığı bu.

Mütemadiyen.

26 Kasım 2009 Perşembe

See You Soon (Coldplay)

Şaka maka
biri gelse, şöyle sıkı sıkı sarılsa
ama çok sıkı sarılsa
ve bırakmasa.

Tutsak öyle birbirimizi
Bir kenarda dursak.
Sonra yorgun düşsek
konuşurken uyuyakalsak.
Ama hiç bırakmasak.

Ne güzel olurdu be.


In a bullet proof vest
With the windows all closed
I'll be doing my best
I'll see you soon
In a telescope lens
And when all you want is friends
I'll see you soon

Locomotive Breath (Jethro Tull)


Underwater portrait, originally uploaded by javiy.

Üç senedir orda "hıpp hıpp" yazıyor.

O "hıpp hıpp" ben Fermi'yi yada Jude'u tanımadan önce de yazıyordu.
Fermi yazmıştı, hala da silmedi duruyor.


İşte bu yüzden esmer gofretle kaplanmış bir pamukşeker olduğuna inanıyorum.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Feelin' The Same Way (Norah Jones)

Arkadaşlarını kıran, patavatsız davranan, uyanamayan, geç kalan, düşüncesizce konuşan, bazen kendini çok kaptıran, dikkat etmeyen, dikkat edemeyen, kafası bulanık bir insan oldum ben. Ne zaman oldu onu ben de kaçırmışım.
Tek bildiğim şimdiki halimden hiç memnun olmadığım.

Arada mail atmaya üşendiğim için (aslında hiç üşenmemem gerekirken!!) görüşmediğim ama beni daima anlayışla karşılayan Fermi'den,
Dün sabah uyuyakalıp Twilight'a tek başına gitmesine sebep olduğum Zeynep'ten,
Kafam çok başka yerlerdeyken dinlemeye çalışıp asla tam olarak dinleyemediğim Mahavishnu'dan,
Aramayı unutup "Ee size geliyim mi bari" gibi mesajlar attığım ve buna rağmen bana kızmayan Jude'dan,
Varlığını bile unuttuğum, saçlarının şu anda hangi boyda olduğunu bile bilmediğim Kolombus'tan,
Hiçbir zaman yeterince değer veremediğim Esin'den,
Okulda çok ara sıra karşılaştığım ve ayaküstü sohbetler dışında hiç vakit ayırmadığım Irmak'tan,
Aylardır görmediğim Hazel'den,
Doğumgününü kutlamayı unuttuğum ve partisine gidemediğim Özge'den,
Uzun zamandır düzgün sohbet edemediğim Selen'den,

özür dilerim.

Sanırım hepimizin ufak yuvarlak bir masada oturup avuçlarımızı ısıttığımız kahveler eşliğinde sohbet etmeye ihtiyacı var.


The sun just slipped it's note below my door
And I can't hide beneath my sheets


23 Kasım 2009 Pazartesi

Scarborough Fair (Simon and Garfunkel)


izmir, originally uploaded by nazbescan.

Düşünce baloncuklarının en güzellerinde hep arkadaşlar vardır. Burda bir yerlerde ufak da olsa birşeyleri hak ediyorlar sanki.

İzmir burası. Kocaman bir dönmedolabın tepesinden Naz çekti.
Artık blog kendi halinde bişey olmaktan da çıktı böylelikle. Çok sevgili insanlar ne demişler, çok sevgili insanlar ne fotoğraflar çekmişler... En güzeli bence.

(en kısa zamanda tembelliğimden sıyrılıp uzun yazılarla dönücem, söz)

15 Kasım 2009 Pazar

All Things Must Pass (George Harrison)

Gina: I do now know four things about Reykjavik - Bjork comes from here...
Lawrence: Spassky played Fisher here...Gina: Zips shrink here and it is possible in Reykjavik to have a night of something quite close to love.

We Used To Know (Jethro Tull)
























Fermi'yi sobeledim.

Even The Bad Times Are Good (The Tremeloes)

Kendini kötü hissedenlere, mutsuz olanlara, hayattan ümidi kesenlere dans etmelik, gülümsemelik şarkılar:

Yellow Submarine-The Beatles
Here Comes The Sun-The Beatles
Eight Days A Week-The Beatles
Selfish Jean-Travis
Sing-Travis
Son of a Preacher Man-Dusty Springfield
Sultans of Swing-Dire Straits
Walk of Life-Dire Straits
Blue Suede Shoes-Elvis Presley
Ruby Tuesday-The Rolling Stones
Brown Eyed Girl-Van Morrison
Domino-Van Morrison
We're Gonna Groove-Led Zeppelin
Living Loving Mad-Led Zeppelin

13 Kasım 2009 Cuma

The Painter Song (Norah Jones)


glued sky, originally uploaded by youaremyfave.

Polaroid fotoğrafın renkleri ne güzel ama.

12 Kasım 2009 Perşembe

Something (The Beatles)

Across the Universe'ü açtım kenarda, All My Loving'i dinliyorum. Jude'u gemiye binerken görmüyorum ama arkadan martı sesleri geliyor, dalgaların kıyıya çarpmasını duyabiliyorum.

Biraz ileri alıyorum ve şimdi I Want to Hold Your Hand var. Prudence'u futbol sahasında görmüyorum ama yeşil formalarıyla koşturan futbolcuları ve ponpon kızları hayal edebiliyorum.

Sonra arkadaki Bridget Bardot posteri önünde ot çeken, bira deviren, koltuktan düşen Jude, Maxwell ve diğerlerini görebiliyorum. Merdivenden kayarken "Do you need anybody?" diyişlerini duyuyorum. Artık yorgun düşmüş bir halde With A Little Help From My Friends'i bitiriyorlar.

Anlatmaya başlasak, hepimizin anlatacağı çok şey var. Arka planda çalan şarkılarımızı söylüyoruz ama içini sadece biz doldurabiliyoruz. Her notaya yüklediğimiz ilgisiz anlamlardan çıkarımda bulunabilen sadece biz varız ve herkesin bunu anlayabilmesini bekliyoruz.

Susmak mı lazım, yoksa her şeyi söylemek mi?

Anlamsızlığımın farkındayım. Across the Universe'teki Beatles şarkılarından buralara gelmek falan.. Ama belki de yazılarımın içini ancak kafamda ben doldurabiliyorumdur mesela? Ne biliyim.

Catcher in The Rye'ın sonunda şöyle diyordu:

"Don't ever tell anybody anything. If you do, you start missing everybody."


Kendimle mi çeliştim yoksa?

Sunny Came Home (Shawn Colvin)

Edebiyat dersindeyiz, tasavvuf şiirini işliyoruz. Bilgisayar kullanma konusunda pek de başarılı olmayan Türkçe hocamız sayesinde boş ders yaşıyorum diyebilirim. Gene kısa oldu diye kızıcaksınız, ama olsun.

"Ben bunu dersten yazıyorum" diyebilmenin şahane gururu bu.

Sunny Came Home da ne güzel şarkıdır.

11 Kasım 2009 Çarşamba

When I'm Feeling Blue (Travis)

Şikayet geldi, az yazıyomuşum.

Kısa ve öz olayım derken, işi abartmış olduğum bir gerçek, o yüzden özür diliyorum. Ama şu sıralar ben de ne anlatsam bilemedim. Eve geç gelmekten, fazlasıyla rutinleşmiş okul işlerimden, coğrafya derslerinin beni ne kadar sıktığından bahsedersem sizi pek alakadar etmeyecektir sanırım. O yüzden şu anda neler söylesem diye bilgisayar başında oturup düşünen zavallı biriyim.

Ben yeterince hisleri içinde yaşayan bir insanken, biri benim yerime de mantıklı düşünse mesela?

8 Kasım 2009 Pazar

The Scientist (Coldplay)


dandy dandelion (explored!), originally uploaded by sandy☮.

Kime demiştim ben pufpuf çiçeklerini çok severim diye?


(blog böyle daha iyi oldu, fotoğrafların tamamı gözüküyo en azından. ay lav flickr)

Telephone Call From Istanbul (Tom Waits)

Aniden telefonun kapanması?

Where The Streets Have No Name (U2)

Susam Sokağı'nı da ne izlerdik küçükken.
Hey gidi günler...

Ben hala aşıdan korkan Minik Kuş'u hatırlarım.

7 Kasım 2009 Cumartesi

See The Sun (Dido)

Hidden track'leri bazıları hiç sevmez, ama ben ne demek olduğunu öğrendikten sonra hep çok sevdim.

Bazı şarkıların sonunda "Hiçbişi çalmıyo ki bu" diyip değiştirdiğim sayısız şarkı vardı küçükken. Sonra bir gün öylesine denk geldi See The Sun'da.


the closer you get, the better you see
the closer you are, the more I see
why everyone says that I look happier when you're around
the closer you get, the better I feel.

A Place Where We Used To Live (Mark Knopfler)


Streets of Bergen, originally uploaded by Kristian Pletten.

Ben Norveç'e gitmek istiyorum.

5 Kasım 2009 Perşembe

Somewhere Only We Know (Keane)

Bugün herkeste bir sıkkınlık hali vardı, ne acayip.
Hep beraber valizimizi alıp kaçmaya karar verdik.
Sınıftan çıkıp ilk uçağa atlamak... Artık neresi olursa.
O kadar sıkılmışız yani.

Ama çok da uzağa gitmeye gerek yok:

"Bir misafirliğe gitsem
Bana temiz bir yatak yapsalar
Her şeyi, adımı bile unutup
Uyusam..."

Melih Cevdet Anday

Anyone Else But You (The Moldy Peaches)

Gitarda akorlarıyla çalmasını öğrendiğim ilk parça.
Bugün eve gelirken sessiz sokakta, sanki Kimya Dawson yanımda söylüyormuş gibi dinledim şarkıyı.

Ve sen keşke bizde kalsan ve sabah gitarının sessiz tıngırtılarıyla uyandırsan beni.
Seni gerçekten özlüyorum.


I don't see what anyone can see in anyone else but you.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Child of The Moon (The Rolling Stones)


It's the end - Say Cheese!, originally uploaded by Boy_Wonder.

Ama bunlar çok güzel.


(Yeni bir tema resmi arayışı içinde diilim, sadece şeklimi değiştirdim, resmi de ayarlayıp koyucam bir ara.)

Closer (Travis)


All the living people, originally uploaded by cuellar.

Sürekli özlediğim şeyler var.

Dream On (Aerosmith)


Bir ara Martı'yı tekrar okumayı düşünüyorum.

We Might As Well Be Strangers (Keane)

Neden?
Neden yalnızsın?

Neden insanlar sırf yanlarında gezdirmek için bir sevgiliye ihtiyaç duyuyorlar? Neden artık her şey görünüşten ibaret? Neden sözcükler anlamlarını yitirdiler? Neden herkes konuşuyor? Neden rahatsız edici sessizliklerin bile tadına varılabileceğini unuttuk?
Neden yalnızız?

Neden en çok ihtiyacımız olan zamanlarda yanımızda kimseyi bulamıyoruz? Neden anlatamıyoruz? Neden konuşamıyoruz? Neden anlamıyoruz? Neden kabul etmiyoruz? Neden aslında gerçekten ağlamak istediğimizde hormonlarımızı bahane ediyoruz? Neden kaçıyoruz? Neden tam da yalnızlığın huzuruna varmışken yine birilerine ihtiyaç duyuyoruz?

Neden yalnızız?
Ve neden bunu sorguluyoruz ki?

Sunrise (Norah Jones)

Dwayne: I wish I could just sleep until I was eighteen and skip all this crap-high school and everything-just skip it.
Frank: Do you know who Marcel Proust is?
Dwayne: He's the guy you teach.
Frank: Yeah. French writer. Total loser. Never had a real job. Unrequited love affairs. Gay. Spent 20 years writing a book almost no one reads. But he's also probably the greatest writer since Shakespeare. Anyway, he uh... he gets down to the end of his life, and he looks back and decides that all those years he suffered, Those were the best years of his life, 'cause they made him who he was. All those years he was happy? You know, total waste. Didn't learn a thing. So, if you sleep until you're 18... Ah, think of the suffering you're gonna miss. I mean high school? High school-those are your prime suffering years. You don't get better suffering than that.


Little Miss Sunshine'ı bir kez daha izleme vaktimin geldiğini hissedebiliyorum.

3 Kasım 2009 Salı

Tire Swing (Kimya Dawson)


Fermi'lerin sitesinde vardı bundan.

All Along The Watchtower (Bob Dylan)

6 sayfalık coğrafya projemi hazırlamam gerekirken beynimin bloga yazacak şeylerle dolup taşması, ama boş oturduğum bir günde aklıma hiçbir şey gelmemesi beni gerçekten çok üzüyor.

Seni sevmiyorum coğrafya.
Hem de hiç.

Give Me One Reason (Tracy Chapman)

dontcopymystyle'ın da Tracy Chapman sevdiğini öğrendikten sonra, kendisiyle Dil Anlatım sınavımıza doğru ilerlerken başlıktaki şarkıyı mırıldanmaya başladım. Önümüzde, bizimle birlikte sınıfa girmeyen çalışan bir sınıf arkadaşım vardı. Kendisiyle bugüne kadar tek diyaloğumuz şuydu:

-Tüh, senin üstüne kaldı demek bütün o işler *Angie'nin 2 aydır aynı sınıfta olup hiç tanımadığı insanla en azından konuşmuş olma çabaları*
-Evet öyle oldu.

Aynı insan, bugün ben Give Me One Reason'ı söylerken, 2 saniyeliğine arkasını dönüp "Tracy Chapman." dedi.


Böyle anlarda çok şaşırıyorum işte.

1 Kasım 2009 Pazar

All My Loving (The Beatles)

Happy (Tracy Chapman)


Salutation

O generation of the thoroughly smug
and thoroughly uncomfortable,
I have seen fishermen picnicking in the sun,
I have seen them with untidy families,
I have seen their smiles full of teeth
and heard ungainly laughter.
And I am happier than you are,
And they were happier than I am;
And the fish swim in the lake
and do not even own clothing.

Ezra Pound

Love Over Gold (Dire Straits)


All That Is Gold Does Not Glitter

All that is gold does not glitter,
Not all those who wander are lost;
The old that is strong does not wither,
Deep roots are not reached by the frost.
From the ashes a fire shall be woken,
A light from the shadows shall spring;
Renewed shall be blade that was broken,
The crownless again shall be king.

John Ronald Reuel Tolkien


(poemhunter sitesi için Nil'e teşekkürler!)

Clocks (Coldplay)

Burdan J'aime la vie, je fais du velo bloguna sevgilerimi yolluyorum ve haftasonumdan size bir kesit sunuyorum..

Cumartesi sabahı ders çalışmam lazım bahanesiyle 7ye saat kurdum.
Kalkılan saat: 7.40
Bence kısmen başarılı.

Bu sabah da bileşik ezberlicem bahanesiyle önce 7ye saat kurmaya karar verdim, sonra hiç gerçekçi davranmadığımı fark edip saati 8e kurdum.
Kalkılan saat: 8.15
Bence baya başarılı.

Tabii 8.15'e kadar geçen süre zarfında tepesine basmalı ikea saatimin marifetlerini denemeye de çalışmadım değil. Bir kere tepesine basınca 5 dakika erteleyen saate üst üste 4 kere basınca maalesef 20 dakika ertelemiyormuş, 8.00'dan 8.15'e saat 4 kere çalınca anladım.

Sonuç olarak elimde renkli renkli kartlar, kağıtlar, kalemlerle yatakta kimya çalıştım.

CH3COOH acetic acid
hıhı evet.