22 Aralık 2010 Çarşamba

Please Mr Postman (The Marvelettes)

Postacı apartmana gelen zarfları genelde dış kapının ferfoje demirleri arasına sıkıştırır.
Bu akşam eve döndüğümde bankalardan ve türk telekomdan gelen onlarca postanın arasında üç tane mektup vardı bana.
Bir tanesi Fermi'den gelmişti. Diğerleri de Urfa'dan.

Söylemedi demeyin, hayatında hiç mektup almamış olan varsa hayatını şu an eksik yaşıyor.

21 Aralık 2010 Salı

Mavi Kuş ile Küçük Kız (Teoman)

çünkü karanlık oda çok huzurlu, biraz da çocuksu belki.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Once Upon a Time There Was an Ocean (Paul Simon)

Fotoğrafçının biyometrik fotoğrafımdan 10x15 boyutunda magnet yapıp bana hediye etmesi beni çok düşündürdü. Kaçak göçmen gibi çıktığım bir vesikalığı buzdolabında herkese sergileyeceğime mi inandı bilmiyorum. Üstelik biyometriklerde normalde silinmeyen sivilcelerimi yok etmek için uğraşmış adamcağız. Sırf magnet olucak, biz de buzdolabına asıcaz diye.

Gerçi asmadık mı? Astık. Çünkü bizim aile pek munzur. Umut Sarıkaya karikatürleri ve çıplak kadınları aynı karede buluşturmamızdan sonra yine eğlenmelik bişeyler düşünüyoruz. Ben bir süre Dali bıyığı istedim, en azından daha iyisini düşünene kadar o bize yeter gibi geldi.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Cat's In The Cradle (Johnny Cash)

Kedi bana yanaşıp kendini sevdirmek mi istiyor, yoksa laptop'un sıcağına mı geliyor, bazen emin olamıyorum.

Winter Lady (Leonard Cohen)

Şuraya yazılanların hepsini melankoliye vurmayın rica ediyorum. Bir nevi "bilinç akışı" bunlar. Bilinç akışı yazarken de ilk önce a'ya basamadım 'bilinç kışı' yazdı. Ne acayip söz oyunları var.
Hava da baya soğuk.
Ne diyordum?
Hava soğuk dedim de ben mutsuz değilim. Olmuyor öyle metaforları birleştirip dostça çıkarımlar yapmak. Kırmızı atkım var benim, henüz kaybolmadı, kışı mutlu geçiriyoruz biz kendisiyle.

Sensiz Olmaz (Bülent Ortaçgil)

Kimsin bilmiyorum ama,
Sen istediğin havada gel,
Vazgeçmek nasılsa mümkün olmaz.

12 Aralık 2010 Pazar

Keep Breathing (Ingrid Michaelson)

Mavi yatak örtümle bir bütünüz artık. Kedimle aramı düzeltip annemle bozmayı başardım bir anda. Evde karnabahar olması beni mutsuz ederken, akşam turuncusu saat 5te mor olmaya başlıyor. En uzun gece dediğine az kaldı, tesellim o da benim. Aynı anda beş kitap okuyup hepsinden maksimum verim alma çabalarım son hızla devam ediyor tabii. Kedi olmak vardı söyleminin de sonuna dek arkasındayım. Ayrıca pikabımız bozuldu, plakların son şarkılarında hep takılıyor. Hayatımdaki her şeyi sembollere ve metaforlara vurursam bu da benim psikolojik halimin bir yansıması olabilir çünkü bende tekrar hastalığı var. An geliyor evren bana şaka yapıyormuş gibi hissediyorum, her şey mi üst üste gelir diyorum, bütün detaylar var ortada, dejavular çağrışımlar havada uçuyor.


"Existence is a state of interdependence: everything depends on everything else. There is no hierarchy, nobody is lower and nobody is higher. Existence is a communion, an eternal love affair." yazıyor dersane sokağında bir yerin camında.


Gel de inançlı olma şimdi.
Tanrı'ya inanmıyorum ama bir güç var.

Clocks (Coldplay)

Herkesle birlikte beni de yılbaşı telaşı sardı da şunu fark ettim,
termosta sıcak birşeylerim olsa, battaniyem olsa, etraf karanlık şehir ışıl ışıl olsa, bir de arkadaşlarım olsa etrafta, ben çimenlere uzanıp 10dan geriye sayabilirim.

2 Aralık 2010 Perşembe

Nothing Brings Me Down (Emiliana Torrini)

"I'm not sure that I have a soul. I wouldn't know a soul if I saw one."
Disgrace-J.M. Coetzee

December (Regina Spektor)

"Bugün 1 Aralık!" dedim, garipsediler.
1 Aralık neydi ki, ne önemi vardı, ha dündü ha bugündü. Yılbaşına 30 gün, en uzun geceye daha az, matematik sınavına birkaç gün kalmıştı. Kimsenin doğumgünü değildi, kutlama yapılmazdı. Çarşamba da özelliksiz bir gündü, haftanın ortası, yedi günü üç baştan üç sondan paylaştırsan dışarıda kalacak zavallı olandı. Ama hayır aslında o Perşembeydi, hepsi benim hesap hatamdı. Sonra bugün 'tadı kaçmış' bir edebiyat sınavıyla başlamıştı, nesi güzeldi ki?

Halbuki ben çok inanmıştım, kendimize kutlayacak bir şey yaratabilirdik. Bugün 1 Kasım da olabilirdi, 1 Haziran da, ama bize 1 Aralık düşüvermişti. Elimizde o vardı kullanacak, şaşıracak, sevinecek, ödevleri son güne bırakacak, uykusuz kalacak, çok çay içecek, bol bol çikolata yiyecek.

Şimdi ayın 2sine sevinmek de olmaz, ay bile başlangıcı değil.