31 Ekim 2010 Pazar

Wild Horses (The Rolling Stones)

A Sunday Smile (Beirut)

Evren çağrılarıma cevap veriyor gibi.
36lık poz bitirmem lazım bir ara; kıyamadığım fotoğraflar, karanlık odadaki halini hayal etmeye çalıştığım kareler var. Sonra izlediğim güzel konserler, günümü güzel kılan insanlar var.
Her şeyi hafiften yerli yerine oturttum gibi. Bazı şeyleri telafi etmeye çalışıyorum, bol bol telefon ediyorum insanlara, mektuplarımı yazıyorum, kitaplarımı okuyorum, kupalarca çay içip onları masamda biriktiriyorum yine.
Ya da mesela, akşamdan saatleri geri almayı unutup yeni güne çok erken başlıyorum. İlk önce pişmanlık duyuyorum ama niye ki, bir saatim daha var her şeyi toparlamak için, mutfak masasında sohbet etmeye, gazeteyi uzun uzun okumaya, güneşli serin günden faydalanmaya vaktim var.

Bu aralar evren beni omuzlarımdan tutup bana bağırıyor, mutsuz olma diyor, her şey güzel diyor, ben de gülümseyerek cevap veriyorum. Sonra kırmızı atkımı doluyorum boynuma, çıkıyorum evden ve Beşiktaş motoruna binerken ne şanslıyım, kenarda oturacak yerler var. Dalgalar sıçrıyor arada kenara doğru, bir adam hafiften ıslanıyor, ben Beirut dinliyorum, huzurumu gözlerimi kısarak paylaşıyorum evrenle, diyorum ki her şey iyi oldu sen merak etme.

21 Ekim 2010 Perşembe

All Things Must Pass (George Harrison)

Son zamanlarda pek kendimde olmadığımı fark edip kendime dönmeye karar verdim.
Çok kızdım aslında bana, nasıl oldu bu hale geldim diye düşünüp sorguladım. Hani olur ya bazen kendini bir yerde bulursun ve oraya nasıl yada neden geldiğinden pek emin değilsindir. Biraz öyle oldu sanırım. Geçen haftayı kafam dolu geçirdim. Sebeplerim vardı kendimce, açıklama gereği hissetmediğim konular ve sıkıntılar mesela. Arkadaşlarımdan uzaklaştım, annemden uzaklaştım, çok kafam karıştı, çok ihmal ettim, çok başkaydım, düşünemedim.
D. dedi ki geçenlerde, erkeklerin sorunu ne istediklerini bilmemeleri, kızların sorunu da istedikleri şeyin onlara iyi gelip gelmeyeceğini kestirememeleri.
Hak vermemem mümkün değil, çünkü tam olarak da bunu yaşadım son bir haftada. Kendim gibi konuşmadım hiç, pek tanıyamadım işte kendimi, sonra evren de bana iyi davranmadı. Ama anlaşma yaptık hep birlikte. En kısa zamanda telafisini bekliyorum her şeyin. All Things Must Pass'i defalarca dinleyip uyuduktan sonra kendimi daha iyi hissettiğim doğru (ve bugün yediğim iki meyveli yoğurtun da etkisi olduğuna inanıyorum) ama hala bir şeyler var bir yerlerde.
Ben hiçbir şey olmamış gibi davranma halime geri döndüm bile.
Evet döndüm.

7 Ekim 2010 Perşembe

Mimi (Lin-Hai)



Şimdi söyleyin, kedi kadar estetik başka bir canlı var mı?