13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ben Gidersem (Fikret Kızılok)

Aylak Adam neden mi güzel?
Çünkü "karıncalar bilmeden severler".

Fazla Fikret Kızılok şarkısı bilmezdim ben, çok şey kaçırmışım.
dinle.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

My Maudlin Career (Camera Obscura)

duvara yansıyan ters dönmüş sokakların da kendince bir büyüsü var.

9 Ağustos 2011 Salı

Summer in the City (Regina Spektor)

İstanbul'un bile sıcaktan bunaltmadığı havalar geldi ya, artık şehrin her köşesi güzel. Limonata içmek için küçük yerler, güneşi batırmak için merdivenler var. Her şey ayaklarınıza deniz sıçratan bir motor yolculuğu gibi basit ve güzel olabilir aslında. Üç akorluk şarkılarda yakaladığınız mutluluk başkadır hani bazen, onun gibi biraz.

Bu aralar olur da İstanbul'un bir Arcadian'ı var mı diye merak ederseniz, Galata'da Tımarcı Sokak'ı ziyaret edin mutlaka. Sol tarafınızdaki binayı daha iyi görmek için kafanızı kaldırın ve 1892 yapımı eski yapıyı gözlerinizle süzün sadece. Tepesinde bulunması gereken aslanbaşı figürünün çalınmış olduğunu görmeniz çok sürmeyecektir.

İşte böyle zamanlarda pencerelerden içeri bakmak, bir kedinin arpacık soğanıyla oynamasını izlemek, hafif rüzgarlı bir yaz günü tavla öğrenmek var. Sokakta sizi fark etmeyen insanlara onların bile bilmediği hikayeler yazmak ise hep güzel zaten. 

5 Ağustos 2011 Cuma

Thinking Out Loud (Emiliana Torrini)

"O halde gizemli kesişmelerin büyüsüne kapıldığı için romanı kınamamalı; asıl, gündelik yaşamındaki bu tür kesişmeleri göremediği için insanoğlunu kınamalı. 
Çünkü böylelikle yaşamını güzelliğin bir boyutundan yoksun bırakmaktadır insanoğlu."
Milan Kundera


dinle.

Somebody That I Used To Know (Elliot Smith)

Deftere yazdıkça yazıyorum, öyle olunca buraya yazacak çok fazla şeyim olduğunu hatırlıyorum aynı zamanda. İnsanların burayı gerçekten okuduğunu unutmuşum aslında.

Kaderciyim bu sıralar, evren karşıma ne çıkarırsa kabul ediyorum, ilerisi için plan yapmayı bıraktım artık. Bir hafta sonra neler olacağını bilmiyorum. Gece telefonda konuşurken ansızın ada'ya gitmeye karar verebiliyorum mesela. Bu özgürlüğüm daha çok sürmeyecek zaten, dershaneyle birlikte zor bir sene var önümde. O yüzden diyorum ki, neden tadına çıkarmayayım ki fırsatım varken? Hayatı basit yaşaması her zaman daha cezbedici gelmiştir zaten bana. Çantama atacağım bir kitap, bir müzikçalar ve rahat ayakkabılarla şehirler dolaşabilirim mesela. Ani kararlarla trenlerden inebilir, vapurlara yetişmekten vazgeçebilir, telefona cevap vermeyebilirim. Ama o zaman bir şeyler eksik kalır işte. En güzel yol hikayelerimi paylaşamam kimseyle. Altını çizdiğim güzel cümleleri başkasının da kenara not ettiğini asla öğrenemem. İrmik helvası, fıkra, ayran, şiir paylaşacak kimse olmaz. Kimseye sıkı sıkı sarılamam, saçlarının güzel koktuğunu bilemem; kahkaha atsam kimseye duyuramam kendimi.

Sahi, öyle olsa kahkaha atmış sayılır mıyım ki?

dinle.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Flume (Bon Iver)

Hayatı mutlu polaroid fotoğraflar gibi yaşıyoruz şimdilerde. Kime baksam gülümsüyor, dertlerini kenara bırakmış herkes. Defterler dolduruyoruz, şarkılar mırıldanıyoruz kendi kendimize, kitapları altı çizerek okuyoruz. Ben Tenten okuyarak uyuyakalıyorum geceleri, sevdiğim insanlardan gelen mesajlarla uyanıyorum. Sabahın köründe telefon titriyor mesela, ben gözümü bile açmadan durmasını bekliyorum. Oysa ki açsam fena olmazmış aslında. İnsan her zaman her şeyi akıl edemiyor işte.

Korktuğum şey şu, birkaç ay sonra kış geldiğinde ne şekilli beyaz bulutlar olacak, ne de aralarından sızan güneş. Issız koylar olmayacak keşfetmek için, kedi balkonda yanınıza kıvrılmayacak. Acıtmasına rağmen içten içe hoşunuza giden güneş yanıkları, yerine soğuktan kızarmış yanaklara bırakacak. Hepsinin tadı başka ben de biliyorum. Bundan birkaç ay sonra, gayet tutarsız bir biçimde, kırmızı atkımdan bahsedeceğim çünkü bu sefer onunla mutlu olacağım. Kar yağarsa hele, yukarıda söylediklerim hep yalan çıkacak ve ben yaz'ı bırakıp kış'a sarılacağım var gücümle.

Ama hiçbir şeye kafa yormuyorum ben şimdi, çünkü her şeyin vakti var. Şeftalili dondurmanın, kahverengi sandaletlerin, poyrazın, lodosun, çiçekli elbiselerin ve limonataların; kırmızı atkıların, çizgili eldivenlerin, sıcak çikolataların, renkli kupaların ve kestane kokusunun vakti var.

Siz olur da her daim vakti olan bir şey isterseniz eğer, gelin bize çay içelim.

dinle.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Stay (The Do)

"Stay just a little bit more"
Buyrun, balkon keyfime ortak olun.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

She's Leaving Home (Brad Mehldau)

"Gerçekten de, gündüz okunsun diye yazılmış kitaplar vardır, 
bir de sadece geceleri okunabilecek olanlar."
Milan Kundera

Murakami'yi hangi kategoriye sokarsın?