24 Nisan 2011 Pazar

Guyamas Sonora (Beirut)

Babamla birkaç pazar önce Dolapdere'deki bit pazarına gittiğimizde "çöp"
 diyip kenara atılan yüzlerce şeyin nereye gittiğini de öğrenmiş oldum. 
İstanbul'un ne kadar acayip bir şehir olduğunu anlatsa kimse bitiremez. 



It Had To Be You (Frank Sinatra)

Annie Hall: Sometimes I ask myself how I'd stand up under torture. 
Alvy Singer: You? You kiddin'? If the Gestapo would take away your Bloomingdale's charge card, you'd tell 'em everything. 



dinle.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Lilac Wine (Nina Simone)

Buruşturulmuş bir kağıt buldum çantamın içinde. Zamanında bir sergiye gitmiştim de orada beğenip kenara yazmıştım. Şimdi nereye ait olduğunu pek bilmiyorum bu ufak şiirin ama el yazım hoşuma gidiyor kağıdın üstünde.

Ağırlıktan yoksun yaşamaya devam ediyor gövdem,
İçimdeki hayaller bir duman gibi dalıp çıkıyor,
Bir o zamana bir şimdiye.


dinle.

19 Nisan 2011 Salı

Nayu (Gevende)

Selam, ben Şubat ayından beri hiçbir şey yazmamış olan kız.
Bilmiyorum niye böyle oldu, zaten bir sürü şeyin niye öyle olduğunu bilmiyorum, oldu işte. Ben meşguliyetimden ve inanılmaz acil işlerimden kopamadım. Ben uyumadım. Ben nefes almayı da bırakacaktım, nasıl oldu unutmadım bilmiyorum.

Bana arada çok haller oldu. Her seferinde değiştiğimden şikayet ettiğim, sonunda yine buraları terk edip gittiğim ve başım sıkıştığında geri geldiğim için biraz suçlu hissediyorum aslında. Ama bir yandan da suçlu hissetmek için fazla yorgunum. Her şeyin bir zamanı var, suçluluğun sırası değil.

Geçen sene bu zamanlar tek başıma geziyormuşum Kadıköy'de, kimselerle paylaşmadığım kurabiyelere sevinip sahafları dolaşıyormuşum. Sabahları balkonda kedimle kahvaltı edip günümü güzelleştiriyormuşum. Geçen sene bu zamanlar öyleymiş. Havalar daha güzel, ben daha mutlu.


Geçen sene bu zamanlar ben kendimi ufak ufak yalnızlığa alıştırıyormuşum. Birileri gelip dünyamı yıkmasın diye. Yavaş yavaş, kendinden emin adımlarla, kendine yetebilen biri olmuşum ben. Konuşmayı zor bulan, konuşunca sadece karamsar ve şüpheci konuşan, sürekli birilerini özleyen ve her şeyi özlemekte bırakan.

Böyle söyleyince her şeyi çok sorunlu bir hayatım varmış gibi duyuluyor, halbuki her şey yolunda. Her şey o kadar yolunda ki ben hissizleştim. Ben artık heyecanlanmayan ya da kahkaha atamayan öylesine biri oluverdim. Her şey sadece.. normal.

Dramatik olmaya çalışmıyorum, herhalde şu an yapmak istediğim en son şey bu. Ama anlatmam lazım bunları, tekrar kendimi bulmam lazım. Önemsiz şeyleri kenara bırakıp hayatıma dönmem lazım. Daha çok fotoğraf çekmem, daha çok mektup yazmam, daha çok gülmem, daha çok sarılmam, daha çok dans etmem, daha çok okumam, daha çok gezmem, daha çok konuşmam lazım.

Ama her şeyden önce kendime gelmem lazım.

dinle.