Biraz ileri alıyorum ve şimdi I Want to Hold Your Hand var. Prudence'u futbol sahasında görmüyorum ama yeşil formalarıyla koşturan futbolcuları ve ponpon kızları hayal edebiliyorum.
Sonra arkadaki Bridget Bardot posteri önünde ot çeken, bira deviren, koltuktan düşen Jude, Maxwell ve diğerlerini görebiliyorum. Merdivenden kayarken "Do you need anybody?" diyişlerini duyuyorum. Artık yorgun düşmüş bir halde With A Little Help From My Friends'i bitiriyorlar.
Anlatmaya başlasak, hepimizin anlatacağı çok şey var. Arka planda çalan şarkılarımızı söylüyoruz ama içini sadece biz doldurabiliyoruz. Her notaya yüklediğimiz ilgisiz anlamlardan çıkarımda bulunabilen sadece biz varız ve herkesin bunu anlayabilmesini bekliyoruz.
Susmak mı lazım, yoksa her şeyi söylemek mi?
Anlamsızlığımın farkındayım. Across the Universe'teki Beatles şarkılarından buralara gelmek falan.. Ama belki de yazılarımın içini ancak kafamda ben doldurabiliyorumdur mesela? Ne biliyim.
Catcher in The Rye'ın sonunda şöyle diyordu:
"Don't ever tell anybody anything. If you do, you start missing everybody."
Kendimle mi çeliştim yoksa?
2 yorum:
şimdi biraz across izlicem o ayrı da...quote a takıldım. Pek de anladığımı sanmıyorum ama güzel geldi ilk bakışta..
ben kitabı bitirdiğimde çok hoşuma gitmişti. hani herkese her şeyi anlatıyorsun, ama bir yandan da adı geçen herkesi çok özlüyorsun. o yüzden benim aklımda anlatmamak daha mı iyi gibisinden sorular kalmıştı..
Yorum Gönder