7 Mayıs 2010 Cuma

Speak The Word (Tracy Chapman)

Feriye Sineması'nda Yeni Sinema Hareketi adıyla başlayan, Türk filmlerini izleyebileceğiniz, bazı seanslarda yönetmenlerle tanışabileceğiniz iki hafta vardı. Bu hafta son haftası, ben de ucundan köşesinden yakaladım, annem ve haftalar önce aldığım biletlerimle (bkz Rainbow Warrior yazısındaki Ortaköy'e yürüme kısmı) sinemaya gittim.


Film yorumları olsun istemiyorum burada, ama söylemezsem de olmaz. İlk önce İki Dil Bir Bavul'u izledik. Yeni mezun bir öğretmenin Siverek'te bir Kürt köyüne atanmasını anlatan bir belgesel yapım. Anadilde eğitim konusuyla ilgili güzel bir söyleşi de oldu arkasından.


Daha güzeli, daha da hevesle beklediğim, tabii ki de Hayat Var'dı. 
En sevdiğim yönetmenlerden Reha Erdem'in söyleşisini kaçırsam kahrolurdum zaten (daha önce olmadı değil; festivalde öğle seansında vardı, zamanında bi de istanbul'da olmadığım bir gün akbank sanat'ta vardı, kahpe kader.) Reha Erdem sempatik, rahat, içten bir şekilde soruları cevapladı. Gergin değildi kimse, herkes gülümsüyordu. O kadar ağır ve sarsıcı bir filmden çıkmış olmasına rağmen, izleyici mutluydu.
Olmamak pek de mümkün değildi hani.
Söyleşi bir noktada Türk sinemasına gösterilen ilgiye, izlenen filmlere gelince, yorum yapmaktan alamadım kendimi ve Recep İvedik gibi filmlerle yetişen nesillerin festivallerde ödül alan filmlere "entel" diyip geçmesine, Hayat Var gibi bir filmi izlemeyi hiç düşünmemesine değindim. 
Korkuyorum dedim, 17 yaşındayım ve yaşıtlarım arasında sinemayı  eğlenceden öte bir şey olarak gören çok az kişi var etrafta. 
Korkma diye cevap verdi, 100 kişinin arasında sen varsın ya mesela.


Yanına gittiğimde, kendi kendime çırpınarak verdiğim mücadelelerin boş olmadığını gösterdi bugün bana Reha Erdem. 
Elini sıktım, teşekkür ettim. 
Teşekkür etti.

Hiç yorum yok: