28 Mart 2010 Pazar
Long Tall Sally (Elvis Presley)
27 Mart 2010 Cumartesi
I Me Mine (The Beatles)
Asıl planım biletlerimi aldıktan sonra Alice in Wonderland'e gitmekti, ama baktım hava çok güzel, biraz geziyim dedim.
Ondan sonra istediğim gibi çarşının içinde dolandım.
Beyaz Fırın'dan ufak bir kese kağıdının içinde çukulatalı bisküviler aldım.
Balık pazarının keşmekeşinin içinden geçtim, Bahariye'ye doğru yürüdüm.
Sokakta gitar ve mızıka çalan adama bir iki lira attım, yoluma devam ettim.
Saatlerce sahafları gezdim, Hayat dergileri okuyup güldüm. 1922 tarihli karikatür dergileri gördüm, yüreğim hopladı. Birkaç eski dergi, kitap, eski fotoğraf aldım.
Plaklara bakarken beni görüp "Evde bunları çalabiliyo musun!" diye şaşıran kadına gülümsedim "Pikabım bozuk ama" dedim.
Bir sahaftan çıkıp başka bir tanesine girdim. Vitrininde eski bir Küçük Prens duruyordu. Sordum, 40 liraymış, pahalı geldi.
Bahariye'den aşağı yürürken Greenpeace'çileri gördüm "Nükleerle yaşamaya hazır mısınız" yazıları içinde.
Önlerinde durdum.
"Ben imza atmak istiyorum" dedim. Bakıp gülüştüler.
İmza attım, ayaküstü sohbet ettim biraz da. "İyi bak kendine" diyip uğurladılar beni.
Biraz daha yürüyüp kestanecinin önünden geçtim. Tereddüt ettim aslında, artık son günlerini yaşayan kestaneden alsam mı almasam mı diye.
Minibüslere doğru giderken Haldun Taner'in arkasından güneş batıyordu. Herkes fotoğraf çekme telaşında, çiçekçi teyzeler muhabbet ediyorlar.
Evime geldim şimdi, bütün günün dinlenmişliğiyle, huzuruyla.
Tek başıma dolaştığım sokaklardan da keyif aldım. Paylaşmak zorunda olmadığım kurabiyeleri yerken kıs kıs güldüm. Sahaflarda sıkılıp gitmek isteyecek birilerini yanımda sürüklemediğim için sevindim. Kendi kendime gezerken yalnızlıktan neden bu kadar korkuyoruz onu düşündüm.
"Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz."
23 Mart 2010 Salı
I Want To Hold Your Hand (T.V Carpio)
[grabs Nick's hand]
It Could Be (Absynthe Minded)
Pek destekçi bulamadım gerçi ama ben kararımı verdim.
Okulu bırakıcam.
Ve hayatıma parklarda çocukların ellerine balık çizerek devam edicem.
Babama söyledim, çok mutlu bir hayat olurdu dedi.
Anneme söyledim, balığa bakıp güldü.
Başkalarına söyledim, ellerini uzatıp balık çizdirdiler.
Indefinitely (Travis)
çarpa çarpa geceye
geldi yine
pencereye.
kelebek dedim, senin de mi
kırık kanadin
benim
gibi
varmak için sabaha.
çok uzak varmak için sabaha
geceleyin, içeride ışık
dönüp duruyorsun karanlıkta.
kederliysem
kederliyim
niçin diye sorma.
gölgelenmişiz
bir durgun suda.
hiç taş atılmayan bir durgun suda.
iri kiyim tütün gibi kıyılmışız
örselenmişiz daha bir kez bile
şu örse değmeden
bu çekiç
varsak da sabaha.
geceleyin, kederli bir kelebek
dönüp duruyor orda.
Behçet Aysan
22 Mart 2010 Pazartesi
Le Plus Beau du Quartier (Carla Bruni)
Bir yerlere gidelim, bilmeyelim neresi olduğunu. İlk otobüse atlayalım, kendimizi bambaşka şehirlerde bulalım. Mola yerlerinde küçük fincanlardan çay içelim. Gece yarısı tost yiyelim. Karanlığa doğru koşup bacaklarımızı esnetelim. Sonra yine doluşalım otobüse, arka arkaya yan yana oturalım. Gecenin karanlığına bakalım karanlık camların içlerinden. Cümleleri devrik kurmayı bırakalım bir yerden sonra.
21 Mart 2010 Pazar
For Your Life (Led Zeppelin)
o yüzden boşver.
20 Mart 2010 Cumartesi
Good Day Sunshine (The Beatles)
Ve saat 2'ydi.
12 saat uyumuş olmama mı şaşırsam, yoksa öğleden sonra 2de kalkarak bu sene için kişisel rekorumu kırdığıma mı sevinsem bilemedim. Gittim panjurumu açtım, baktım hava ÇOK güzel. Üzüldüm işte mesela. Bugün gezip tozmak, motorla karşıya geçmek vardı.
Kahvaltıydı, banyoydu derken anca güneşin gitme saatlerine denk geldim.
19 Mart 2010 Cuma
My Heart Belongs To Daddy (Julie London)
Size bir sır veriyim mi?
Ben babamla yürürken hala elini tutarım.
18 Mart 2010 Perşembe
To Build A Home (The Cinematic Orchestra)
Henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür.
Nazım Hikmet
17 Mart 2010 Çarşamba
Ready Teddy (Elvis Presley)
Bi de grup halindeki balıklara school of fish denmesi beni hep güldürmüştür.
dibebirnot: hadi zaten pek yorum yazanım yok ama, yazanlardan da özür diliyorum. spam commentler alınca kelime doğrulama zımbırtısını açmak zorunda kaldım. sizi yine de seviyorum.
15 Mart 2010 Pazartesi
14 Mart 2010 Pazar
Hairdresser On Fire (Morrissey)
Banyodan sonra ayaklarım üşüyünce saç kurutma makinesiyle ısıtırım ki ben.
My Father's Eyes (Eric Clapton)
13 Mart 2010 Cumartesi
Lady Jane (The Rolling Stones)
225 days under grass
and you know more than I.
they have long taken your blood,
you are a dry stick in a basket.
is this how it works?
in this room
the hours of love
still make shadows.
when you left
you took almost
everything.
I kneel in the nights
before tigers
that will not let me be.
what you were
will not happen again.
the tigers have found me
and I do not care.
Charles Bukowski
11 Mart 2010 Perşembe
Caroline (The Fortunates)
She really is fine
She's gonna be mine"
Matematik sınavına çalışırken Happy Hippie Hits cdlerini dinliyorum da pek iyi gelmedi bu kadar coşku, bu kadar sevecenlik.
Çokfazlakafiyevar.
8 Mart 2010 Pazartesi
Nobody's Car (Jethro Tull)
my alliegance.
i drive a 1984 honda civic.
his name is burt.
and i pretend he's vintage and cool.
these are my stickers.
sometimes he dies when i'm at stoplights. three times in fact.
his air conditioning doesn't work.
and only the back left speaker works.
it's what i like to call the party car.
Sanırım ben de böyle biri olup çıkıcam en sonunda.
6 Mart 2010 Cumartesi
Lady Writer (Dire Straits)
Kırtasiye diyip geçtiğin muhteşem bi mabet diil mi ama?
Bazılarında kırtasiye fetişi var mesela, biliyorum.
Pazartesi günü Dünya Kadınlar Günü ve ben haftasonumu Afrikalı bir kadının yazdığı sıkıcı bir kitapla geçiriyorum. Kitap neden sıkıcı geldi onu bile anlamış diilim aslında. İlginç.
zorunluluğu hissedilen edit: Bunları ilk gördüğünüzde kalem mi sandınız? Teşekkürler. Ben Naz'ın bunu Singapur'da çektiğini düşünerek daha bi dikkatli bakmıştım ve kalem diil sanki bunlar demiştim. Demeseniz de olur gerçi. Sonuç olarak bu kandırıkçı post'uma açıklamasını da koyuyorum. Bence onlar kalem, ama gerçekte diiller. Yani kalem olmasalar bile bana kocaman kırtasiyeleri anımsattılar. Chopstick olsa ne yazar.
Lady In Red (Chris de Burgh)
Bedshaped (Keane)
Yatmadan önce birilerinin bana kitap okumasını özledim.
Hani olur ya, başucuna gelirler, biraz kitap okurlar, sen uyuklamaya başlarsın, alnından öperler, üstünü örterler ve ışığı kapatıp giderler sonra. Amerikan filmlerinde hep olur hani.
İşte ben o huzurlu klişeyi özledim.
Kütüphaneden Alice in Wonderland'in kocaman eski bir kopyasını aldığımda eminim hepiniz bana biraz deli gözüyle baktınız. İtiraf etmekten çekinmeyin lütfen.
Ben aslında son 6 haftadır yorgunluktan okumaya fırsat bulamamış olsam da Alice'le biraz da bu klişeye tutunuyordum.
Hep küçüklüğüme dönmek istediğimi söylerim, ya da en azından ima ederim, ama bunu asıl nedeni herkesin istediği dertsiz tasasız hayat değil. Ben sadece eskiden çok sevdiğim bi sürü şeyi artık kaybetmiş olduğum için eskiye dönmek istiyorum.
Ağzımı şapırdatarak jelibon yemeyi özledim mesela. Annemin kucağında uyumayı da. Sonra kum havuzlarını da severdim ben, kumdan kale yapmasını falan.
Şimdi üstünden çok zaman geçti ve artık "kocaman" olduğum için bunları yapamıyor olmam haksızlık değil mi ama?